NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
120 - (1601) حدثنا
محمد بن بشار
بن عثمان
العبدي. حدثنا
محمد بن جعفر.
حدثنا شعبة عن
سلمة بن كهيل،
عن أبي سلمة،
عن أبي هريرة.
قال:
كان
لرجل على رسول
الله صلى الله
عليه وسلم حق.
فأغلظ له. فهم
به أصحاب
النبي صلى
الله عليه وسلم.
فقال النبي
صلى الله عليه
وسلم (إن
لصاحب الحق
مقالا). فقال
لهم (إشتروا
له سنا فأعطوه
إياه). فقالوا:
إنا لا نجد
إلا سنا هو
خير من سنه. قال
(فاشتروه
فأعطوه إياه.
فإن من خيركم -
أو خيركم -
أحسنكم قضاء).
{120}
Bize Muhammed b. Beşşâr
b. Osman El-Abdiy rivayet etti. (Dediki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti.
(Dediki): Bize Şu'be, Seleme b. Küheyl'den, o da Ebû Seleme'den, o da Ebû
Hureyre'den naklen rivayette bulundu. Şöyle demiş:
Bir adamın Resûlullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'de alacağı vardı. Bu sebeple ona ağır lâkırdı
söyledi. Derken Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in ashabı onu paylamak
istediler. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem),
«Hak sahibinin gerçekten
konuşma hakkı vardır.» diyerek onlara:
«Bu adam için bir baş
deve satın alın da kendisine verin!» buyurdu.
Ashâb: Biz ancak onun
devesinden daha a'lâsını buluyoruz; dediler.
«Öyle ise onu satın alın
da kendisine verin; zira sizin en hayırlılarınızdan biriniz (yahut sizin en
hayırlınız) borcu hususunda en iyi olanınızdır.» buyurdular.
121 - (1601) حدثنا
أبو كريب.
حدثنا وكيع عن
علي بن صالح،
عن سلمة بن
كهيل، عن أبي
سلمة، عن أبي
هريرة. قال:
استقرض
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم سنا. فأعطى
سنا فوقه.
وقال (خياركم
محاسنكم قضاء).
[ش
(خياركم
محاسنكم قضاء)
معناه ذوو
المحاسن
سماهم بالصفة.
قال القاضي:
وقيل: هو جمع
محسن. وأكثر
ما يجئ:
أحاسنكم، جمع أحسن].
{121}
Bize Ebû Kureyb rivayet
etti. (Dediki): Bize Vekî', Alî b. Sâlih'den, o da Seleme b. Kübeyl'den, o da
Ebû Seleme'den, o da Ebû Hureyre'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş:
«Resûlullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) ödünç bir baş deve aldı da (yerine) ondan daha üstün bir baş
deve verdi ve:
«Sizin en hayırlılarınız
borç ödeme hususunda en İyi olanlarınizdir.» buyurdular.
122 - (1601) حدثنا
محمد بن
عبدالله بن
نمير. حدثنا
أبي. حدثنا
سفيان عن سلمة
بن كهيل، عن
أبي سلمة، عن
أبي هريرة.
قال:
جاء
رجل يتقاضى
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم بعيرا.
فقال (أعطوه
سنا فوق سنه).
وقال (خيركم
أحسنكم قضاء).
{122}
Bize Muhammed b.
Abdillâh b. Numeyr rivayet etti. (Dediki): Bize babam rivayet etti. (Dediki): Bize
Süfyân, Seleme b. Küheyl'den, o da Ebû Seleme'den, o da Ebû Hureyre'den naklen
rivayette bulundu. Şöyle demiş:
Bir adam Resûlullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den alacaklı olduğu bir deveyi istemeğe geldi de:
«Ona kendi devesinden
daha üstün bir baş deve verin!» buyurdu. Bir de:
«Sizin en hayırlınız,
borç ödeme hususunda en iyi olanınızdır.» buyurdular.
İzah:
Aynı mânâda olan bu
hadîslerden Ebû Hureyre (Radiyallahu anh) rivayetini Buhârî «Vekâle» ve
«İstikraz» bahislerinde; Nesâî «Buyû'»da; îbni Mâce «Ahkâm»da muhtelif
râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Sinn: Zâtü*s-sinn yâni
muayyen bir yaş sahibi mânâsına gelir. Lügat kitaplarında devenin on yaşına
kadar her yaşta ayrı isim taşıdığı zikredilir. Ebû Dâvûd bunları «Sünen»inde
şöyle sıralamıştır: Huvar: Süt emen yavru deve; Fasîl: Memeden ayrılmış deve
yavrusu; İbnü mehâd: İki yaşına girmiş erkek yavru; dişisine Bintü mehâd
derler. İbnü Lebûn: Üç yaşına girmiş erkek yavru, dişisine Bintü Lebûn denilir.
Hıkk: Dört yaşına girmiş erkek yavru, dişisine Hikka derler. Ceza': Beş yaşına
girmiş erkek yavru, dişisine Cezea derler. Seniy: Altı yaşına girmiş erkek
deve, dişisine Seniyye denir. Rabâi: Yedi yaşına girmiş deve, dişisine Rabâıyye
derler. Sedîs yahut Sedes: Sekiz yaşına girmiş deve; Bâzilt Dokuz yaşına girmiş
deve; Muhallef: On yaşına girmiş deve demektir. Bu yaştan sonra devenin ayrıca
adı yoksa da: «Bâzilu âm; Bâzilü âmeyn»; «Muhallefü âm, Muhallefü âmeyn,
Muhallefü selâseti a'vâm...» diye isimler vererek on beş yaşına kadar çıkarlar.
Bekr: Devenin küçüğü
mânâsına gelir. İnsanın küçüğüne çocuk denildiği gibi, devenin küçüğüne de
Bekr, dişisine Bekra ve Kalûs denilmiştir.
Mehâsin: Kaadî Iyâd'ın
beyânına göre mahsenin cem'idir; iyiler demektir, fakat ekseriyetle (ehsen) in
cem'i olan (ehâsin) şeklinde kullanılır. Mehâsin aslında bedenin güzel yerleri
demek olduğuna göre bu kelimenin «zevu'l-mehâsin» yâni güzel uzuvlara mâlik
mânâsında kullanılmış olması da ihtimâl dahilinde görülmüştür.